Geri

İyileşmek aslında kolay

“Burnunun ucunu görebilmek”

Kaygı bozuklukları, fobiler, hafif depresyon, öfke kontrolünde sorunlar, aşırı alınganlık, içe dönüklük, özgüven eksikliği gibi psikiyatrik-psikolojik pek çok sorunda çözümler aslında burnumuzun ucundadır da biz bir türlü göremeyiz. Çünkü onları görmeye o kadar alışmışızdır ki, onun bir çözüm olabileceği aklımızdan ucundan bile geçmez. Halbuki bunları fark edip hayata daha çok geçirdiğimizde, kısa bir alışma devresinden sonra, sorunları yavaş yavaş ortadan kaldırdığımıza tanık oluruz.

Öyleyse bu “körlük” nereden çıkıyor? Çünkü problemlere odaklanıyoruz: Semptomları nelerin “tetiklediğini” ya da bizi nelerin “dibe çektiğini” bulabilirsek, bu faktörleri (olayları, durumları, kişileri) hayatımızdan uzaklaştırırız ve neticede çözüme kavuşmuş oluruz inancı taşıyoruz. Bu yaparken bazen de geçmişimize (ve çocukluğumuza) dönüp bakıyor ve orada yaşadığımız travmaları bulup onların üzerinde çalışıyoruz. Bu travmaları çözebilirsek şimdi yaşadığımız sorunları artık bir sorun olarak görmeyeceğimizi umuyoruz. Özetleyecek olursak, hayatımızda bozulmuş ya da kötü gitmiş ve gitmekte olan şeylere (semptomlara) odaklanıp bunun üzerinde derinleşiyoruz.

Çözüm Odaklı Yaklaşım bunun tam tersini öneriyor. Nasıl mı? Bir örnek üzerinden kısaca açıklayacağım:

Metin iş seyahati sırasında havalimanında eski bir arkadaşı olan Yılmaz ile karşılaştı. Kısa bir hal hatır konuşmasından sonra hızlıca Yılmaz’a içini döktü: Son bir yıldır giderek sıklaşan, işinde çalışanlarına ve evde eşine ve 12 yaşındaki oğluna karşı öfke patlamaları yaşıyordu. Tekstil sektöründe 29 çalışanı olan bir işletmesi vardı. İşteki stresler ve “elindekileri kaybetme” korkusu fazlasıyla artmış ve bu bedenine de yansımıştı; öyle ki son 5 ay içerisinde “kalp krizi geçiriyorum” korkusuyla 13 kez acil servise başvurmuştu. Yönlendirildiği psikiyatri hekimi panik bozukluğu tanısıyla ilaç vermiş ama Metin “bunu kendim yeneceğim” inadıyla ilaçları kullanmamıştı. Evlilikte çatırdamalar başlamış, oğlu Metin evde olduğu süre boyunca odasından mümkün olduğunca çıkmıyordu. Metin karısının bir aile terapistinden yardım alma teklifini de ısrarla kabul etmiyordu. Tüm bunlar yaşanırken Metin’in hayata karşı ümitsizliği de artıyordu. Çünkü çocukluğu kötü geçmişti; öfkeli bir babanın çocuğuydu ve babası iflas ettikten sonra ağır bir depresyon yaşamış, üstüne alkol sorunu eklenmiş ve birkaç kez intihar girişiminde bulunmuştu. Kendisinin de öyle gibi olmasından çok korkuyor, gidişatını babasına benzetiyordu. Yılmaz bunları dikkatle dinledi, sonra uçağının vaktinin geldiğini hatırlatıp Metin’e “Sana WhatsApp’dan birkaç soru atacağım. Üç hafta sonra sana uğrarım, o zaman konuşuruz” dedi ve ayrıldılar. Yaklaşık 2 saat sonra Metin’e şöyle bir mesaj geldi: “Önümüzdeki 3 hafta boyunca şunları gözlemlemeni istiyorum. (1) Öfke patlaması yaşadığında bunu nasıl sonlandırıyorsun? Neler yapıyorsun da öfke nöbetin sonlanıyor? Öfke patlaması yaşayacakken bunu önlediğin zamanlar oluyor mu? Peki bunu nasıl önlüyorsun? Liste yap. (2) Panik atak yaşadığında bunu nasıl atlatıyorsun? Neler yapıyorsun da atlatıyorsun? Panik atak yaşayacakken bunu önlediğin zamanlar oluyor mu? Peki bunu nasıl önlüyorsun? Liste yap. (3)  Hayatında memnun olduğun ve hep var olmasını istediğin neler var? Yapmaktan hoşnut olduğun neler var? Gözlem yap ve en az 25 tane madde yazmanı istiyorum”. Üç hafta sonra buluştuklarında Metin kaydettiği notlara göz atıp gözlemlerini Yılmaz ile paylaştı: “Sabah kahvaltısını sık sık atlıyordum ve sanırım kan şekerinin düşmesi beni sinirli ve tahammülsüz yapıyor. Panik atakların birkaçı da belki bu yüzden oldu. Doyurucu bir kahvaltı yediğimde daha sakin oluyorum. Öğle yemeğini genelde çalışanlarımla birlikte yerdim. Bu üç hafta içerisinde 6-7 kez onlarla değil de odamda yalnız yedim ve baktım ki ben olmayınca onlar keyifli şekilde yemekleri yiyorlar. Öyle olunca da işlerde daha az hata çıkıyor ve benim de sinirlerim zıplamıyor. İş yerinde kullanmadığım bir yürüme bandım vardı. Seninle konuştuktan sonra arada bantta 45 dakika civarı yürüdüm ve bana iyi geldiğini fark ettim. Küçük bir şey ama söylemeliyim, masamın üzerine küçük bir akvaryum koydum, balıkları izlemek çok rahatlatıyor. Geçen hafta müşterilerle sorun yaşadığım ve epeyce gerildiğim bir günün akşamı eşimin ısrarı üzerine gönülsüzce konsere gittim. Gittikten sonra öyle bir hoşuma gitti ki, kafamın boşaldığını ve eğlenebildiğimi gördüm… Başka neler gözlemledim, notlarıma bakayım. Haaa, kara kalemle resim çizmek, amatörce karikatür çizmek de beni çok gevşetiyor… Oğlumla ilgili neleri gözlemledim dersen şunları fark ettim. Onu tam eleştirip öfkelenecekken aklıma kendi ergenliğimi getiriyorum. Sonra oğlumun derslerinin çok iyi olduğunu ve öğretmenlerinden hep övgüler aldığını aklıma getiriyorum. Bu düşüncelerin de beni ona karşı yumuşattığını gözlemledim”. Metin’in bu söyledikleri üzerine bir müddet konuştuktan sonra Yılmaz “Metincim hafızanı biraz daha zorla. Başka gözlemlediklerin var mı?” diye sordu. Metin 7-8 tane daha şey hatırladı ve bunları da konuştular. Yılmaz bir kez daha “Başka gözlemlediklerin?” diye sordu. Metin birkaç şey daha hatırladı.

Çözüm odaklı yaklaşıma göre nereye odaklandığımız çok önemli; adeta püf noktası. Çünkü  “neye bakarsak o büyür”. Siz soruna-semptoma değil, çözüme bakın. Size nelerin iyi geldiğini ve çözümü kolaylaştırdığını dikkatlice gözlemleyin. “Başka neler var? Başka? Başka?” sorusunu defalarca kendinize sorun. Bu bulduklarınızı daha çok yaptığınızda sorunlar da azalıp bir süre sonra ortadan kalkacaktır.

dribrahimduvarci
dribrahimduvarci